Site Haritası

2006 Yılı Okudukları (45)


 SİYAH KAN
Jean Christophe Grange

Grange’nin bu eserini daha önce okuduklarıma göre kıyaslayacak olursam, en fazla kan bu kitabında akıyor diyebilirim. Özellikle katil Reverdi’yi karakterine uygun özelliklerle betimlemiş. Kitabın sonlarına doğru oluşan kovalamaca da, Reverdi’nin bir türlü ölmek bilmez sahnelerini sorgulamıyorsunuz bu nedenle. Kitabı okurken “Kızıl Nehirler”e yakın bir sürükleyicilik hissettim. Kurgu ve cinayet sahneleri ayrıntılarındaki başarısı, bana “Grange daha önce katil olmuş mu acaba?” sorusunun zihnimde iyice canlanmasına sebep oldu…



 TARİHÇİLERİN KUTBU
Halil İnalcık

Halil İnalcık ismi, tarih severler için yabancı olmayan bir isim. Hangi tarih kitabını alırsanız alın, kaynaklar kısmında muhakkak bir İnalcık eserine danışıldığını göreceksinizdir. 1916 doğumlu bu âlim insan ile yapılan söyleşiyi okuduğunuzda onun bilgi birikiminin sınırlarının ne kadar geniş olduğunu ve bu yaşına rağmen hala arşivlerde araştırmalar yaptığını görerek çalışma ahlakına hayran olacaksınız. Tarihçilerin kutbunun, 90 yıllık hayatında şahit olduklarını zevkle okuyacaksınız. Halil İnalcık’a kulak verdiğiniz zaman tarihin idealize edilmeden yorumlanmasının ne kadar gerekli olduğunu göreceksiniz. Bu uzun söyleşide Emine Çaykara hanımı da ayrıca tebrik etmek gerek. Âlim adamla söyleşi kolay değildir nitekim…


 KIRMIZI BİSİKLET
Can Dündar

Can Dündar’ın dizleri yaralı çocuk dönemlerini yaşamış biri olarak keyifle okuduğum bir eser Kırmızı Bisiklet. Gerçi keyifli diyoruz ama çoğu zaman çocuk dünyasındaki acıları, onlara karşı duyarsızlığı yüzünüze vurduğunda kederle okuyorsunuz çoğu satırları. Oyuncaklarla avuttuğumuzu sandığımız, evlere hapsettiğimiz, kendi egomuz için onları gurur kaynağı yapma çalışmalarımız… Çocuğum yok ama baba olduğumda bu kitabı bir kere daha okumalıyım…




 SALKIM HANIMIN TANELERİ
Yılmaz Karakoyunlu

Yılmaz Karakoyunlu, Üç Aliler Divanı isimli eserinde İttihat ve Terakki üyelerini idama götüren süreci romanlaştırırken,  inceden bir siyaset eleştirisi de yapıyordu. Salkım Hanımın Taneleri ise, bu inceden eleştirinin politika yönü olmuş. Varlık vergisi uygulaması ile zenginlikten fakirliğe sürüklenen ailelerle, İstanbul’un nimetlerinden! faydalanarak fakirlikten zenginliğe kavuşan diğer cephenin hikâyelerini okuyorsunuz. Edebi yönünü eleştirmek haddime değil sayın Karakoyunlu’nun… Ancak kitaptaki olaylar çok sıradan ve sıkıcı bir şekilde ilerliyor. Dar hacimli bir eser olmasına rağmen tüm olayların acele ile son 5–10 sayfada sonuçlandırılması ise Karakoyunlu’ya hiç yakışmamış. Neyse ki filmini izlemedim!


 SAVAŞTA NE YAPTIN BABA
Can Dündar

Savaşta hangimiz ne yaptık ki? Kapımızın dibinde meydana gelen haksız bir işgal sırasında her kafadan yorumlar yaptık. Kimimiz ABD’nin o süper! gücünden dem vurdu. Kimimiz Irak’ın ABD’yi perişan edeceğinden… Kimse, işkence edilen insanların, bombalar yağdırılan çocukların dramına ortak olmadı. İşte Can Dündar, bu haksız işgale karşı kaleminden seslendirdiği uyarıları derleyip kitaplaştırmış. İnşallah bundan sonra yaşanabilecek böylesi işgallere duyarsız kalmaz insanlık.




 FIRTINA İHTİLAL EFSANE TRABZONSPOR
Hakan Kulaçoğlu

Öncelikle kitabın ismi çok yerinde. Bir dönem “Fırtına” gibi esen, İstanbul’dan şampiyonluğu Anadolu’ya taşıyarak “İhtilal” yapan, ve günümüzde mazisindeki başarılardan çok uzaklaşarak  “Efsane”ye dönüşen bir Trabzonspor… Bir Trabzonspor taraftarı olarak kitabı zevkle okudum. Tabi geçmiş dönemlerle bu günleri kıyasladığımızda, eser içinde yer alan tespitlerin haklılığını görünce de oldukça hüzünlendim. Başarıların yanında yıllar süren başarısızlıkların perde arkasını daha net görebiliyor ve neden Trabzonspor’u tuttuğumuzu da daha iyi anlayabiliyoruz bu eserle. Kitapta derlenen yazılar sadece Trabzonspor taraftarı olan insanların kaleminden değil, o fırtına dönemlerine tanıklık etmiş kişilerinde görüşlerini içermesi bakımından objektif sayılabilir. Bu kitapla sadece Trabzonspor değil, Anadolu’nun duruşunu da okuyorsunuz. Fanatizmin dışında kalan ve her futbol kültürüne hayranlık duyan sporseverlerin okumasını salık veririm… Ben bu kitabı okuduğumda, yıllardır ertelediğim Trabzonspor’a üyelik işlemini de başlattım.

 ENDÜLÜS TARİHİ
Ziya Paşa

Ziya Paşa’nın eserinin kapsamına diyeceğim söz yok. Ancak bu eserin çevirisini yapanlar, Ziya Paşa’nın edebi üslubunu fazla bozmayacağız derken, ortaya anlaşılmaz metinler, 6–7 satırlık uzun manzum cümleler çıkarmışlar genel olarak… Endülüs döneminde o kadar çok isim okuyorsunuz ki, bunun üstüne birde ifadeler yarı Osmanlıca yarı eski Türkçe olunca, akılda hiçbir şey kalmayan bir eser çıkıyor benim adıma… Bu eser günümüz Türkçesi ile ve gereksiz bilgiler ayıklanarak bir kez daha okuyucu ile buluşturulmalı.



 İYİ GÜNDE KÖTÜ GÜNDE EVLİLİK
Hekimoğlu İsmail

Evlilik ile beraber çıkılan yolda, ailenin temellerini sağlam oluşturmak adına kısa hatırlatmalar… Nişandan düğüne doğacak çocukların nasıl yetiştirilmesi hakkında tavsiyeler. Hacmi kısa olmasına rağmen bazı hatırlatmaları uygulayabilmek adına okunabilir bir eser İyi Günde Kötü Günde Evlilik.





 FETHULLAH GÜLEN İLE 11 GÜN
Mehmet Gündem

Fethullah Gülen ile yapılan röportajlar çok fazla ilgi uyandırıyor. Seveninin olduğu kadar sevmeyeninin de hayli fazla olması belki bunda etkili. Mehmet Gündem’in röportajını okuyup bitirdiğimde, daha önce Gülen ile yapılmış röportajlardan farklı bilgilere erişemedim. Sorulamayanı sormak ifadesi, sanırım Fethullah Gülen ile yapılan röportajların pazarlama sürecinde başvurulan bir slogan. Ben, Fethullah Gülen’in samimiyetine inananlardanım. Her ne kadar eğitim harekâtında eleştirdiğim noktalar olsa da, bu kusurların Gülen’den kaynaklanmadığına da eminim. Kitabın sonuna Gülen’in makalelerinin konulması ve bunun yaklaşık 170 sayfa olması bence yanlış. Bu kitap salt röportaj olarak kalmalıydı. Ayrıca önemli olan, Gülen’e iftira atanların bu kitapları okuyup onu anlamaya çalışması. Yoksa genelde eseri onu sevenler okuyor gibime geliyor. Bu nedenle de Gülen’e sorulan sorular yıllardır hiç değişmedi. Aynı sorulara sabırla verilen cevaplar…

 YÜKSELEN BİR DENİZ
Can Dündar

Bilinen aynı zamanda öğretilen şeylerin belgesel tadında kısa bir  özeti...







 KENAN EVREN'İN YAZILMAMIŞ ANILARI
Baskın Oran

Baskın Oran farklı bir tarzda anı kitabı yazmış. Kitabın genelindeki ifadeleri, Kenan Evren kendisi yazmış gibi konuşturmuş… 12 Eylül’ün yılmaz savunucusu Kenan Evren ne yazık ki kitap boyunca hep aynı şeyleri söylemiş. Baskın Oran’da aynı şeyleri söyletmiş. Bana göre kitabın içinde yer alan karikatürlerden biri kitabı özetliyor. Kenan Evren’in başında melon şapka ve şapkanın üzerinde bir gramofon dönüp duruyor… Yani hep aynı nakarat…




 KEMANIMLA SANA BİR SES
Osman Nuri Özpekel

Kemanımla Sana Bir Ses, bir sanatkârın günlüğü… Bestekâr Nurhan Hekimoğlu’nun, dostu Osman Nuri Özpekel’e bıraktığı ve ölümünden sonra yayınlanan günlükleri… Günlükleri okurken Kemanı ile çok kere ses verdiği ama karşılığını alamadığı aşkı Canan’a (kitapta bu isim kullanılıyor) yazılmış çoğu satır. Karşılıksız bir aşk yüzünden hayatının her geçen gün daha karamsar ve dibe vuruşuna şahit oluyorsunuz Hekimoğlu’nun… Zaman zaman Nurhan Hekimoğlu’na acıyıp, Canan’a sinir oluyorsunuz. Kitabın sonu ise tam bir yıkılış Hekimoğlu için. Kitapta eleştireceğim tek nokta, kitabı yayına hazırlayan Özpekel’in, bazı sayfalarda orijinal el yazılarını eklemesi oldu. Eleştirmemin nedeni ise, Canan isminin geçtiği sayfanın orijinaline bakıp, aslında Canan’ın kim olduğunu hemen görüyor olmanız. Bunun gözden kaçtığını sanmıyorum. Olsa olsa, dostunun hayatına zarar verdiğini düşündüğü şahsın, gerçekte kim olduğunu okuyucular anlasın diye bir vefa borcu ya da öç alma duygusu olabilir Özpekel’in.

 KAR KURDU
Glenn Meade

Soğuk savaş döneminde Rusya ile Amerika arasında hat safhaya ulaşan gerginlik ve Rusya'nın Hidrojen bombası projesinde Amerika'nın oldukça önünde gitmesi sonucu, Stalin'in proje bittiğinde bu bombayı Amerika üzerinde deneyerek, olası bir savaşa start vermesinden endişe eden Amerika'nın Stalin’i ortadan kaldırmak için başlattığı bir operasyon. Kar Kurdu operasyonu. Rusya'nın muazzam güvenlik önlemlerini delebilecek yetenek de bir ajan ve yanında Rusya'nın işkence kamplarından kaçarak Amerika’ya sığınmış bir kadın ekseninde gelişen bir kovalamaca. Kovalamaca öyle bir hal alıyor ki, Stalin'i öldürmekle görevli kişilerin peşine hem Rusya hem de Amerika düşüyor öldürmek için. Çift taraflı kovalamaca da sonuç ne oluyor derseniz, kitabı okuyun derim.


 MEDENİYET KRİZİ
Ahmet Selim

Ahmet Selim “Medeniyet Krizi” derken, aslında geçmişten günümüze oluşan tüm kavramlar arasında bir seyahate çıkarıyor okuyucuyu... Tüm izm’ler arasında dolaşıp asıl olanın insani değerler ve bir anlamda İslam sentezi olduğunun ipuçlarını veriyor. Türkiye’de taraftar bulan düşünce akımlarının, irdelenmeden, sadece yüzeysel bir taklitçilikle sloganlaşan söylevlere dönüşmesini eleştiriyor haklı olarak. Batıcı anlayışı, Batı’yı anlamadan, derinliğine incelemeden ifrat tefrit mantığıyla değerlendiren ve savunan aydınlara da veryansın ediyor. Yer yer kavramlar arasında bunaldığınızı hissediyor, sıkılıyor olsanız da okumakta yarar var.


 HİJYENİK AŞKLAR
Yılmaz Erdoğan

Ne zamandır kayıtsız kaldığım bir kitaptı “Hijyenik Aşklar” Sanırım bundaki en önemli etken, kitabın kapağındaki tasarımın gırgır kokan yapısıydı. Bir çamaşır suyu kutusunun üzerinde yer alan kitap ve yazar ismi... Kitabı bitirdiğimde, Türkiye’de kısıtlı kelimelerle hiç yapılmamış logolar yapmak gibi bir şey Yılmaz Erdoğan’ın ifadeleri… Diğer sanat dallarındaki başarısını bir kenara bırakırsam, yazmak konusunda sayılı erbaplardan biridir Yılmaz Erdoğan. Kapak tasarımı Yılmaz Erdoğan’ın fikri mi bilmiyorum ama, kitapta mizahi yazıdan çok o duygusal Erdoğan yazıları mevcut. Bunu dikkate alırsak, kapak tasarımının dışında kitabı çok beğendim.


 ZAMAN KAYBOLMAZ
İlber Ortaylı

Zaman Kaybolmaz… Kendi hayat serüveninizdeki zaman dilimlerini nasıl değerlendirdiğinizi düşününce, sanırım İlber Ortaylı’nın zamanının neden kaybolmadığını daha iyi anlayacaksınız. İlber Ortaylı’nın, bugün neden sözüne, düşüncelerine, tezlerine değer verildiğini ve saygın biri olarak günümüzün büyük bir tarihçisi olduğunun alt yapısını okumuş oluyorsunuz bu kitapla. Ben Ortaylı’nın hayat koşuşturmacasını okurken bile bunaldığımı söyleyebilirim. Zamanı bu kadar verimli ve çalışkan kullanmasına hayran oldum bir kez daha. Bu kitap Ortaylı ile yapılan bir tarih sohbeti değil. O nedenle yer yer sıkılıyorsunuz. Tarih sevenler ve Ortaylı hayranları, bu profesörün hayatından kesitler okumak istiyorsa tavsiye ediyorum. Ortaylı’nın bu kadar çok tanıdığının içinde bende olmak isterdim.


 NEREYE
Can Dündar

Nereye gittiğimize dair çok yazar kalem oynatır. Geçmiş ile günümüz arasındaki farkların, yozlaşmaların altını çizip maziye bir ağıt yakar. Ancak bu ağıtı yakarken dili en güzel kullanan yazarlardan biri Can Dündar’dır hiç şüphesiz. Toplumun nereye gittiğini, aşklarımızın nereye gittiğini, dünyanın nereye gittiğini Can Dündar’ın kaleminden okumak isteyenler, sıkılmadan ve yazara hak vererek okuyacaklardır kitabı. Kitap için tek küçük eleştirim, birkaç yazının Can Dündar’ın başka kitaplarında da yer alması. Ama bir kez daha okumak yine de keyif verici.



 ZAHİR
Paulo Coelho

Paulo Coelho’nun kitaplarında genelde mistik bir yolculuğa çıkar okuyucu. Ya da Coelho, bu yolculuğa okuyucuyu davet eder, seçtiği konu ve kitabının kurgusu ile. Ünlü ve büyük bir okuyucu kitlesi olan bir yazarın, gazeteci eşinin evi terk etmesi ile başlıyor kitap. Eşinin bu kayboluşunu kendi kendine çözmeye çalışırken, Zahir’e dönüşüyor kayıp eş yazarın zihninde. Kendi yaşamını ve eşine karşı olan davranışlarını sorgulayan, iç hesaplaşmaya dönüşen, zaman zaman çeşitli dinlerin ritüelleri ile bezenmiş bir yolda ilerliyorsunuz okurken… Beni kendine fazla bağlamayan bir eser ZAHİR. Mistik romanlardan hoşlananlar okuyabilirler.


 SON OSMANLILAR
Murat Bardakçı

Cumhuriyetin ilanı neticesinde hilafetin kaldırılmasıyla başlayan ve 1924 yılında ülke dışına çıkarılan Osmanlı hanedanı mensuplarının gurbetteki yaşam kesitlerini sunan bir eser. Yer yer hüzünleneceğiniz ve uygulamanın katılığını eleştireceğiniz, bazı sayfalarda da herşeye rağmen Türkiye'nin her daim güçlü olmasını isteyen bu hanedan üyelerini takdirle karşılayacağınız bir dram kitabı aslında. Ancak Murat Bardakçı'nın kitabı miras davalarından kesitlerle bezemesi beni ziyadesiyle sıktı. Kitabın anlam ve ana temasından uzaklaşmasına neden olan bu bölümler kitabın yarısını kaplayınca da eleştirim kaçınılmaz oldu bu eser için.


 LOTTE WEIMAR'DA
Thomas Mann

Bugüne kadar okuduğum en berbat kitaplardan biridir diyebilirim bu eser için. Kitabın çevirisini yapan Gürsel Aytaç, önsöz kısmında bu kitabın Türkçeye çevrilmesindeki gecikmeden şikayet edip, en sonunda Alman Edebiyatını çok iyi bilmesinden sebep! bu işi kendisinin yapması gerektiğini düşünmüş ve eseri Türkçeye kazandırmış. Bu kadar birbirinden kopuk cümleler, anlam bütünlüğü adına hiç birşey olmayan ve rezalet bir konusu olan kitap daha okumadım… Thomas Mann, bu kadar gereksiz roman yazacağına, Goethe’nin biyografisini yazsa daha iyi olurdu kanımca. Okuduğum tek ve son Thomas Mann kitabı. Kesinlikle klasik diye aldanıp elinize almayın derim.


 OSMANLI'YI YENİDEN KEŞFETMEK
İlber Ortaylı

İlber Ortaylı'nın eserlerini okuyanlar bilir. Onun eserleri çok yoğun bir bilgi bankasıdır. Ve kitaplaştırdığı eserleri bir dönem için kaynak oluşturur. Kimilerine ağır gelebilecek bu kitapların dışında Ortaylı ile yapılan röportajlarda sizi tarihe doyurmaya yeter. İşte bu kitap, Ortaylı'nın çeşitli konferanslarda yaptığı konuşmaların bir derlemesi. Çoğu konferansta Ortaylı'nın altını en fazla çizdiği konu, tarihe, tarihi kaynaklara, mirasa saygı duyup korumak. Sıkılmadan bir Ortaylı klasiği okumak isteyenlere…



 12 MART İHTİLALİN PENÇESİNDE DEMOKRASİ
Mehmet Ali Birand

27 Mayıs’ın devamı niteliğindeki 12 Mart darbesi, Türkiye’nin çalkantılı dönemlerinin 2. perdesi sayılır… Bu eserde 12 Mart’a giden Türkiye’nin, net olarak resmi çekilmiş. Her ne kadar bu süreçteki tozlar genel olarak sağ gruplara ve silahlı kuvvetlere kondurulup sol cepheye kondurulmamış olsa da, kitap genel itibarı ile başarılı… Bu dönemlerden zararla çıkan Türkiye’nin, bugün hala bu müdahalelerden ders almaması ise, insanı okurken sinirlendirmeye yetiyor.




 O VE BEN
Necip Fazıl Kısakürek

Necip Fazıl’ın, bir anlamda kendi hesaplaşmasının dökümü sayılabilecek bir eser “O ve Ben” Abdülhakim  Arvasi hazretleri ile tanışana kadar; hayatındaki girdaplar, fikri dünyasındaki bunalımların panoraması var bu kitapta… Veli bir kulun Kısakürek’e ne kadar tesir ettiğini okuyor ve Arvasi hazretleri hakkında da bilgi sahibi oluyorsunuz.





 VEYSEL KARANİ VE HIRKA-İ ŞERİF
Abidin Sönmez

Aslında kitapta sürekli açıklanan bir gerçek var. O da Veysel Karani’nin toplum içinde kimse ile ilişkisi olmadığı ve kendini sadece tefekküre ve Allah yoluna adaması. Hal böyle olduğu için döneminde Veysel Karani hakkında bilgi verecek fazla bir veri yok. Bu nedenle kitap çok cılız kalıyor. Genel olarak Veysel Karani’den ziyade, hadis ve ayet mealleri ile bezenmiş bir kitap diyebilirim. Veysel Karani hakkında hiç doyurucu bilgi yok.




 SİYASİ TARİH 1918 - 1994
Oral Sander

Dünya savaşlarına zemin hazırlayan tüm gelişmeleri, savaş sonrası krizleri, uluslararası ilişkileri objektif ve anlaşılır bir dille kaleme alan Oral Sander’i tebrik ediyorum öncelikle. Bu kitabı okuduğunuzda, dünya tarihine ait karışık bilgiler yerli yerine oturuyor beyninizde. Oral Sander aklınıza gelebilecek tüm önemli olayları tarihsel sürecine göre kitaba yerleştirmiş. Dünya savaşlarının dışında; İsrail’in kurulması, Vietnam savaşı, Kore Savaşı, Yugoslavya’nın parçalanması, Sovyet bloğunun dağılması, Soğuk savaş dönemi, Truman doktrini, Marshall planı ve daha onlarca önemli konu yerli yerinde bu kitapta… Dünya tarihçilerine hararetle tavsiye ederim…


 ANA ÇİZGİLERİYLE TÜRKİYE'NİN YAKIN TARİHİ
Sina Akşin

Prof. Sina Akşin, Türkiye’nin yakın tarihini o kadar ana çizgilerle ele almış ki kitapta tipik resmi tarih okuyorsunuz. Tarihle ilgili kalem oynatırken eski döneme (Osmanlı) ait gelişmeler neden bu kadar olumsuz önyargı ile değerlendirilir anlamış değilim.  Aynı hata, fazla olumlu önyargı ile kaleme alınmış onlarca eserde de var aynı zamanda. Osmanlı dönemini göçebe bir beylikten öteye gitmeden, hatta 100-150 yıldan fazla yaşamasının, o dönemde Osmanlı’ya saldırabilecek güçte göçebe beyliklerin olmamasına bağlamak prof olmuş bir insan için  hazin bence. 2. Dünya savaşı sırasında Avrupa ülkelerine sömürge olan ülkelerden birinin Türkiye olmamasının arkasında, Şapka Devriminin önemini anlatmak için, katkısı olduğunu izah etmek, 33 yıllık 2. Abdülhamit dönemini iki paragrafta “sansürcü baskıcı” diye özetlemek vs gibi satırlar objektiflikten uzak tipik bir resmi tarih satırları bana kalırsa. İyi bir tarih okuyucusu olduğum için Sina Akşin’in düşünce ve tespitlerinin çoğuna karnım tok!

 YALANCI İLİŞKİLER
Lev Tolstoy

Yalancı İlişkiler, günlük yaşantımızda şahit olduğumuz, duyduğumuz bir aşk bunalımı sayılabilir. Evlilik öncesi toz pembe görünen özellikler, evlilik sonrası ruhsal sıkıntılara gebedir çoğu zaman. Kitaptaki kahramanlarında böyle bir bunalımı var.  Ancak eserin içinde Tolstoy’a ait toplam 5 hikâye mevcut. Bu durum, kitabın orijinalinin mi böyle yoksa kum saati yayınevinin mi bir düzenlemesidir bilemiyorum. Diğer hikâyelerin “Yalancı İlişkiler” sınıfına sokulabileceğini de söyleyemem. Çünkü 2 tanesi masal zaten.



 OSMANLI SİYASİ TARİHİ
Yılmaz Öztuna

Osmanlı tarihini herkesin kendi ideolojisine göre yorumladığı bir tarihçilik sahnesinde Yılmaz Öztuna gibi değerli yazarları okumak oldukça keyifli. Yılmaz Öztuna, Osmanlı siyasi tarihini, ayrıntıları ile ve okuyucuyu sıkmadan kaleme almış. Kitabın kalınlığı ve boyutu belki gözünüzü korkutabilir. Ancak söz konusu olan 600 yıl hüküm sürmüş bir imparatorluğun tarihi olunca bu boyutu doğal karşılamalısınız. Bilmediğim ya da yanlış bildiğim birçok ayrıntının doğrularını bu eserde öğrendim. Gerçek tarih sevenlerin kaçırmaması gereken bir eser.



 BİZ OSMANLIYIZ
Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu, günümüz Türkiye’sinde yaşanan sıkıntılara çare olarak, Osmanlı anlayışının tekrar hakim olması gerektiğinin altını çizmiş. Biz Osmanlıyız eseri, genel manada toz kondurulmadan değerlendirilen bir bakış açısı ile kaleme alınmış Osmanlı tarihi eseri. Bu tarz kitaplardan yığınla mevcut. Osmanlı tarihine, yine objektiflikten uzak, sadece övmek adına göz atmış bir yazarın eseri. Tarihimizi değerlendirirken,  övmekle yermek arasında dengenin bir türlü tutturulamadığı ülkemizde, ideolojik saplantılardan kurtulabilirsek daha kaliteli eserler açığa çıkacaktır. Yavuz Bahadıroğlu’nun eserini sıkılmadan okuyabilirsiniz. Ancak Osmanlı tarihine ait bilgilerden ziyade, masal ve menkıbe okuyor hissine kapılabilirsiniz.


 12 EYLÜL VE ŞERİAT
Uğur Mumcu

Uğur Mumcu ile tanıştığım ilk eseri. Bu zamana kadar geç kalmışlığım, bir okuyucu olarak benim hatam. Bu hatada ideolojik saplantılarla yayın yaptığına inandığım Cumhuriyet gazetesinde yazmasının da etkisi var tabi... Ölümünden sonra derlenen 27 seri numaralı eseri, adıyla içerik yönünden pek bağdaşmıyor. Bu esere “12 Eylül ve Şeriat” başlığını atan UMAG çalışanlarına kitapta derlenen köşe yazıları ile bu başlığın ne alakası var diye sormak isterim… Uğur Mumcu’nun bu derlenmiş eseri, 1986 yılının 2. yarısına ait yazıları ihtiva ediyor. Ve bu yazılarda esaslı bir Demirel - Özal eleştirisi mevcut. 1988 seçimleri öncesi değerlendirmelerin yoğun olduğu kitapta Mumcu’nun o gün sorduğu soruların cevabını bugün bile veremeyecek siyasetçilerin oldukça fazla olması, merhumun kemiklerini sızlatıyordur şüphesiz. Yer yer ince mizahla kaleme alınmış bir yakın geçmiş panoramasını zevkle okuyacağınıza eminim…

 CEZAYİR'DE FRANSIZ VAHŞETİ VE ÖTESİ
Kenan AKın

Kendi kirli tarihine bakmadan bugün sözde Ermeni Soykırım iddialarını her fırsatta dünya gündemine taşıyan bir Fransa’nın, Cezayir’de uyguladığı terör ve vahşet nedense gündemde pek tutulmuyor. Bunun bir nedeni de bu konuda yayınlanan eserlerin azlığı olabilir. Kenan Akın’ın bu boşluğu doldurmak adına kaleme aldığı esere verdiği emek için bir okuyucu olarak teşekkür ediyorum. Ancak kitabın içeriğinin çok cılız kaldığını da vurgulamak istiyorum. Elde bu kadar fazla vesika varken bu kadar yüzeysel bir çalışma yapmak Kenan Akın’a yakışmamış. Anlatım tarzı da oldukça kötü diyebilirim. Başarılı bulmadığım bir araştırma kitabı.,


 YASAKLARIN SULTANI 4.MURAT
Vahit Çabuk

Osmanlı padişahları içinde ayrı bir yeri olan 4. Murat dönemini anlatan bir eser. Ayrıntıya girmeden, devrinin önemli olaylarının sade bir dille anlatıldığı kitabı sıkılmadan okuyabilirsiniz. 28 yaşında hayatını kaybeden, gücü ile yasakları ile idamları ile ünlü bir padişahın kısa ömrüne sığdırdığı bir hükümdarlık dönemi…





 12 EYLÜL TÜRKİYE'NİN MİLADI
Mehmet Ali Birand

Bizim gibi 1978 yılında doğan nesil, bebeklik çağlarında Türkiye’de yaşanan sıkıntılara fakirliğe birebir şahit olmamış bir nesil.  Kuyruklarda geçen, her gün sağcısı solcusuyla bölünmüş sokak manzaralarını görmeyen bir nesil. İşte bu nesil, ancak kitaplardan öğreniyor 12 Eylül öncesi ve sonrası Türkiye’sini. Demokrasinin tatile çıktığı, askerin sorgu ve işkence dolu mahkemelerini bilmeyen, dayatılan bir anayasanın gölgesinde bugün yaşayan bu kuşak okumalı önce 12 Eylül’ü… Tarihe bıraktıkları bu kapsamlı çalışma için yazarları kutluyorum… Ve o günlere dönmemek için aklımızı başımıza almalıyız diyorum.


 HACI MURAT
Lev Tolstoy

Şeyh Şamil’in sağ kolu olan Hacı Murat’ın Ruslara sığınmasını konu eden, dar kapsamlı kurgu fakiri bir Tolstoy romanı… Konunun gerçekte tam aksi olması, yani Hacı Murat’ın aslında Ruslara casusluk amacıyla sığınması inandırıcı bir roman kimliğinden uzaklaştırıyor okuyucuyu. Okuduğum en sıradan Tolstoy kitabı diyebilirim.






 UFUKLARIN SULTANI
Mustafa Armağan

Ufukların Sultanı eserini çok tatmin edici bulmadım. Ufukların Sultanı ismini görünce, Fatih Sultan Mehmet’e dair, daha ufku geniş bir eser beklemem bunda etken sanırım. Eserde Fatih Sultan’dan ziyade bir İstanbul panoraması çizilmiş. Ufukların şehri, Ufukların Sultanı’nın önüne geçmiş…





 ŞU ÇILGIN TÜRKLER
Turgut Özakman

Türkiye’de reklâmı fazla yapılan bir kitap bestseller olur. Okumayan bir toplumun gözüne sürekli sokulan, neredeyse eczanede bile satılan eserin bu kadar baskı yapması ve satması doğal. Turgut Özakman’ın emek verilmiş eseri, tarih bilgisi yok denecek kadar az olan okuyucuları kalbinden vurabilir. Bana kalırsa bu kadar satmasındaki en büyük etkende tarihi bilmeyen kitlenin fazla oluşu. Osmanlı dönemindeki insan tipini aşağılamak ve Kurtuluş savaşı dönemi ile geçmişi keskin çizgilerle Ortaçağ sınıfına sokmak tipik bir Osmanlı çekemezliği. Tarihi ile barışık olmayan bir yazarın kaleminden, siyaset kokan, resmi tarih yalanlarını yer yer tekrar eden bir eser. Ele alınan konunun kutsallığına ve anlatım sadeliğine lafım yok. Ancak Vahdettin’i vatan haini ilan etmekle, geçmişi örümcek kafalı sınıfına sokmakla tarihçilik olmaz. İktidarda olduğu dönemlerde gazetelere “Allah’tan bahsetmek yasaktır” diye tamim gönderildiği dönemleri düşünüp, eserde İnönü’nün İslamiyet hakkında kurgulanan değerlendirmelerini okuyunca komik bir çelişki çıkıyor ortaya. Bu kitabı okuyun. Ancak genel kurtuluş mücadelesinin dışında kitapta yazılan her satıra gerçek tarih gözüyle bakmayın… Türkiye’de geçmişi övmekle geçmişe sövmek arasındaki dengenin sağlandığı daha çok objektif eserler ve romanlara kavuşmak dileğiyle…


 KÜRTLER
Hasan Cemal

Hasan Cemal, eserinde Kürt’lerin tarihini anlatmıyor. Genel olarak PKK terörünün ve Güneydoğu’nun panoramasını çiziyor. Terörün en yoğun olduğu dönemlerden, Apo’nun yakalanmasıyla devam eden sürece ilişkin notlarını, röportajlarını ve genel düşüncelerini okuyucu ile paylaşıyor. Güneydoğu’ya salt terör gözlüğünden değil, devletin yanlış politikalarına objektif sorgu süzgecinden geçirerek bakıyor. Bence bu yönüyle başarılı bir eser. Herkese, insan hakları çerçevesinde, terörün iğrençliği dışında, başka ne yapabiliriz sorusunu kendisine sordurmaya çalışan bir eser…



 LEYLEKLERİN UÇUŞU
Jean Christophe Grange

“Grange bu işi biliyor” dedirten bir kitapla karşı karşıyayız yine. Leyleklerin elmas kaçakçılığında kullanılması kurgusu çok başarılı. Ancak Grange’yi Grange yapan özelliklerin bana göre en önemlisi olan karakterler, yine iş başında. Acımasız ve psikolojik sorunlu caniler yine cirit atıyor kitapta. Size de bir solukta okumak kalıyor yine…





 OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA ALMAN NÜFUZU
İlber Ortaylı

Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme ve yıkılma dönemlerine yaklaşılan yıllarda tüm birimlerini saran Batı hayranlığı, özellikle Alman hayranlığı ile en üst seviyesine ulaşır. Özellikle ticari hayatta Almanlara verilen imtiyazlar, askeri birimlerin derlenip toparlanması için Alman subayların ülkeye yüksek maaşlarla davet edilmeleri, bir anlamda o dönem yöneticilerinin gözünde yıkılmaz güç sanılan Almanlara yüklenen görevlerdi. Millet ve vatan kavramının anlam değiştirdiği, maceraperest genç sayılabilecek yöneticilerin kendi tarihlerinden uzaklaşarak sığındıkları samimiyetsiz bir liman olan Almanya’nın Osmanlı topraklarında attığı ciritleri okuyorsunuz kitapta. Kitabın kapağındaki, kendisi başkumandan olmasına rağmen Alman generalin önünde hazır olda duran Enver Paşa resmi o dönemin içler acısı zihniyetini resmediyor zaten.


 ÖZGÜRLÜĞÜN BAŞ DÖNMESİ
Kemal Sayar

Özgürlüğün Baş Dönmesi”ni okurken yabancı terimlerden başım döndü diyebilirim. Sanki psikiyatri ile ilgili bir reçete okuyor hissine kapıldım. Bu nedenle de genel itibariyle dikkatimin dağıldığını ve kitabın %80’ninden bir şey anlamadığımı itiraf etmeliyim. Kemal Sayar, aslında Türkiye’de ifade gücü çok yüksek olan, yazıları ile insanı büyüleyen bir Tıp ve fikir adamı bana göre. Ancak bu kitabı sanırım yanlış bir tercih okuyucu için. Bu eser daha çok bu dalda eğitim almış insanların anlayabileceği bir dille kaleme alınmış. Sık sık parantez içindeki alıntılar ve yabancı kelimeler okuyucuyu bunaltıyor. Ama Kemal Sayarla, bu eseri ile olmasa da diğer eserleri ile mutlaka tanışın derim.


 BİR MUSTARİP MEHMET AKİF ERSOY
Kazım Yetiş

Vatan şairi sıfatlı Mehmet Akif Ersoy’un hayat hikâyesinden ziyade, nesir ve şiirlerinin analizini, dönemin şairleri ile kıyasını yapmış Kazım Yetiş. Genel itibari ile kendi yorumları ile bezediği bir eser hazırlamış. Şiir okumayı sevmeyen biri olarak, Mehmet Akif’in, dönemin olaylarına nasıl baktığını anlamak bakımından faydalı bir eser oldu benim için.





 VE AŞK EVLİLİĞİN ELLERİNDEN TUTTU
Senai Demirci

Senai Demirci, yumuşak üslubu ile okuyucuyu yargılamayan bir mutluluk eseri kaleme almış. Evlilik müessesesinde hayat arkadaşınızla adımlayacağınız yolların daha mutlu ve bahtiyar geçmesi için Senai Demirci’nin küçük uyarılarına dikkat edin. Okumak yetmez. Uygulamaya sokmak gerek nitekim…





 YAĞMALANAN ÜLKE TÜRKİYE
Abdurrahman Dilipak

10 yıl öncesinin genel sıkıntılarının bugünde devam ettiğini okumak insanın sinirlerini bozuyor olsa da, eser tarihe düşülen bir not olarak oldukça değerli… Ekonomik verilerin dışında bugünden çok farkı olmayan bir siyaset ve ekonomik adımlar okuyorsunuz. Özellikle “Çok Uluslu Şirketler” hakkındaki uzun makale, bence kitabın en can alıcı ve vurucu yazısı.





 BELA VE MUSİBET
Said Alpsoy

Bela ve Musibet; günlük yaşantımızda sık sık başımıza gelen, ama bizim algılayamadığımız, ardında bir rahmet aramadığımız, öncesinde kendi hatamızdan kaynaklandığını düşünemediğimiz ve genel olarak hep şikâyet ettiğimiz durumlar. Bu küçük hacimli eser, söylenecek olanı fazlasıyla lafı uzatmadan söylemiş. Okumalı ve başımıza gelen olayların hangisinin bela, hangisinin rahmet tecellisi, hangisinin musibet olduğunu ayırt edebileceğimizin pusulasını cebimizde taşımalıyız.




 HZ MUHAMMED'İN HAYATI
Martin Lings

Sonradan İslam dini ile tanışmış ve Müslüman olmuş bir yazarın, Efendimiz (SAV) hakkında eser kaleme alması takdir edilecek bir çalışma. Ancak Martin Lings’in eseri Peygamber efendimizin hayatından ziyade İslamiyet’in doğuşu ve yayılışını konu alan bir eser. Bu konuda yazılmış diğer eserlerden çok farklı ve yeni bilgiler içermiyor. Hatta bazı noktalarda, özellikle Peygamber efendimizin eşleri ile ilgili münasebetlerinde değerlendirme yanlışları göze çarpıyor. Efendimizin (SAV) evlilikleri sıradan bir vatandaş evliliği gibi gösterilmiş. Bu satırları saymazsak,  pek gönle hitap etmeyen sanki bir kaynaktan direkt aktarılmış hissine kapıldığım duygu yönü zayıf bir çalışma…