Site Haritası

2016 Yılı Okudukları (15)


 MİLLİ MÜCADELEDE TRABZON
Sabahattin Özel

2016 yılını kapatırken okunabilecek en kapsamlı kitaplardan biri oldu benim için. Memleketimin Trabzon olması nedeniyle özellikle dikkatimi çeken ve okumak istediğim bir eserdi. Sabahattin Özel yüzlerce kaynak kullanarak kapsamlı bir tarih kitabı hazırlamış. Emeğine sağlık. Trabzon ilimizde Rus işgali ile başlayan yıllardan 1923 yılına kadar geçen süreçte yaşanan tüm gelişmeleri almış diyebilirim kitap. Tabi burada sadece Trabzon aklınıza gelmesin. Zira o yıllarda bir sancak olan Trabzon, Ordu ve Giresun gibi bugünün vilayetlerini de kapsayan geniş bir coğrafya idi. Bu nedenle milli mücadele döneminde Ordu ve Giresun’da yaşanan gelişmeler ve kahramanlıkları da okuyacaksınız. Özellikle deniz üzerindeki lojistik katkıları bu bölgenin en can alıcı katkıları olarak göze çarpıyor. Salt milli mücadele değil Rum ve Ermeni halka Türkiye’den toprak koparmak için destek veren İtilaf güçlerinin oyunları ve bu oyunlara set çeken yöre halkının mücadelesini de okuyacaksınız. Eserin tek olumsuz yanı kitap sonunda verilen eklerin günümüz Türkçesine çevrilmeden yer alması diyebilirim. Bu bölümleri anlamak ve metinlere odaklanmak işkence idi benim için.


 ZAMAN RÜZGARI
Mine Kaya Sağlam

Çok sıradan bir roman... Özellikle kitapların arka kapaklarında kitap hakkında yazılan görkemli notlar beni hep huylandırmıştır. Bu romanda da huylanmam boşuna değilmiş. Kapak sunumunda roman kahramanlarının yaşamından kesitlerin Abdülhamit döneminden başlayarak Cumhuriyet yıllarına değin döneme de ışık tuttuğu özetli bir şeyler karalanmış. Bir iki satırda Abdülhamit, Namık Kemal ve Enver Paşa’dan söz etmenin adı dönemi de anlatmak olmuş! Çoklarımızın tek kanallı TV yıllarında izlediğimiz yüzlerce Yeşilçam klasiklerinden hiçbir farkı olmayan, hatta hiçbir Yeşilçam klasiğine girmeyen Küçük Emrah dramı yüklü bir Türk filmi izledim eserin sonuna kadar. Roman kahramanlarının başına gelen dramı daha fazla nasıl arttırabilirim diye epey kafa yormuş yazar. Okurken olayların gelişmesi ve hızı anlamında hiçbir sıkıntınız olmayacak. Hızlıca okuyup bitireceğiniz bir kitap. Ama sonunda “neden okudum bu kitabı” diye soracaksınız kendinize. Ben sordum. Hayatım boyunca okumadığım onlarca yüzlerce Türk Edebiyatı klasiği varken bu kitap ile neden vakit kaybettim sanki…


 ABLUKA
Mustafa Hoş

24 TV kanalının kuruluşunda yer alan Mustafa Hoş’un habercilik anlayışına AKP hükümeti yetkilileri tarafından yapılan müdahalelerden sonra kanalı bırakması ile başlayan mesleğini arama hikâyesi aslında bu kitap. Sayın Hoş’ta bunu söylüyor sık sık. “İş değil mesleğimi arıyorum” sözü ile. Bugün medya üzerindeki iktidar baskısı veya iktidardan nemalanma hırsı ile gazeteciliğin objektiflikten uzak görüntüsünü, güçlüden yana olma tavrını kendi yaşadıkları üzerinden okuyucuya aktarıyor. Kitapta süreç içerisinde yaşanan İktidar-Cemaat kavgası da detaylıca yer buluyor. Eserin ismi bu anlamda çok manidar. Vakitler İktidar ile Gülen cemaatinin arasından su sızmadığı zamanları gösterdiğinde savcı İlhan Cihaner’in evine ve ofisine yapılan baskını NTV ekranından “Savcıya Abluka” manşeti ile veren Hoş bu manşet nedeniyle NTV’den de ayrılmak zorunda kalıyor. İşte savcıya yapılan o günkü ablukayı kendi meslek yaşamında da yaşamak zorunda kalıyor Hoş. Eser yakın tarihe düşülen notlar açısından çok değerli. Ancak tek problem kitap içerisinde 3 Temmuz Futbolda Şike soruşturmasında Hoş’un taraf olduğunu hissetmem. Kendisinin bir FB taraftarı olarak bu dönemi çok objektif yorumlayamadığını düşünüyorum. Eser raflardaki yerini aldıktan sonra bugün şike ile ilgili oluşan yeni gelişmede kendisine şu soruyu sormak isterdim. “Eğer şike bir kumpas ise, şike iddianamesini yazan savcılar, mesela Mehmet Berk neden bugün kumpas iddianamesi olarak kabul edilen dosyada sorgulanacaklar arasında yer almıyor” Öyle ya… Bu bir kumpas ise bu kumpasın dosyasını hazırlayan en önemli kişi neden sorgulanmıyor? Yine şike soruşturmasında ceza veren ACM hakimleri neden bugünkü kumpas iddianamesinde yok. Ey hakimler! “gelin bakalım siz bu kararları neye göre verdiniz” bir sorgulayalım sizi neden demez kimse? Mızrak çuvala sığmaz. 17-25 Aralığa “yolsuzluk” deyip futbol yolsuzluğuna “kem küm kumpas” derseniz samimiyetiniz ofsayta düşer. Şikeden ceza almış şahıslar mahkemede kendilerine dinletilen gösterilen tape ve ses kayıtlarına sahte demezken bugün “Bunlar hep sahte şeyler, kumpas canım” demek ahlaka da sığmaz. Doğrudur FB’ye bir kumpas kurulduğu bir gerçektir. Ama bu kumpas gerçek verilerle oluşturulmuştur. “Biat etmezsen seni mahvederim” anlayışı ile biriktirilmiş hırsızlık verileridir. Gülen cemaati bu ahlaksız yöntemi yıllarca kullanmıştır. Bu anlamda kumpastır. Ama ortadaki hırsızlıkta gerçektir.

 MUHABBET PEYGAMBERİ
Ömer Tuğrul İnançer

Efendimiz (SAV) hakkında yazılmış samimi her eser okunmaya değerdir. Ömer Tuğrul İnançer efendimizin hayatından kesitleri klasiğin dışında yorumlayarak günümüze ışık tutmaya çalışmış. Rehber yine efendimiz. Sünnetin ne olması gerektiğini efendimiz bugün yaşasaydı ne yapardı penceresinden yorumlamış. Keyifle okudum ve istifade ettim.




 VAKTE KARŞI SÖZLER
Ömer Tuğrul İnançer

Ömer Tuğrul İnançer ile yapılmış tasavvuf sohbetlerini içeren eseri hemen okuyup bitirebilirsiniz. Ömer Tuğrul İnançer; bir dönem hamile bayanlar için yaptığı yorumun cımbızla alınarak haksız yere medyada tu kaka ilan edilmesi ile gündeme gelmişti. Onu hiç tanımayan, katıldığı TV programlarını hiç dinlemeyen insanlar birden bire tanımadıkları bir fikir adamına düşman kesiliverdi. Eğer kendisini hiç dinlemeden böylesine olumsuz bir havaya katılarak önyargı bulutuna dahil olduysanız bu kitabı okuyarak bu bulutun dışına çıkma fırsatını kaçırmayın derim. En azından İnançer’in derin tasavvuf ilmini de görmüş olursunuz. Ben keyifle okudum.


 ÇELİŞKİLER İNSANI
Said Alpsoy

Geçmişte fikirlerinden ve kitaplarından etkilendiğim bir isimdi F.Gülen. Kitaplığımda da onlarca kitabı olan Gülen ve cemaatine bakış açım 28 Şubat sürecinde değişmişti. Hiçbir zaman mazlumun yanında değil kendi menfaatleri neyi gerektiriyorsa hangi gücün yanında olmalarını gerektiriyorsa buna göre tavır alan cemaat gerçeği ile o yıllarda yüzleşmiştim. Benim 28 Şubat sürecinde bir sade vatandaş olarak çok tehlikeli bulduğum bu yapı ile gerçek mücadele devlet nezdinde yıllar sonra başladı. Said Alpsoy’un eseri takiyyeyi, duruma göre bukalemun gibi renk değiştiren bir sözde hocayı yorumsuz olarak kendi sözleri ile gözünüze sokuyor. Biliyorum ki 2016 yılında bile Gülen’i haşa Peygamber ya da mehdi zanneden insanlar, cemaat içinde zenginleşen ticaret erbaplarını ve makam mevki kazanmış insanları etkilemeyecektir bu eser. Çünkü çaldıkları sorularla ve yedikleri kul haklarıyla köşe başlarını tutmuş bu hain insanlar için hoca efendilerinin! sözleri çok daha önemli...


 YEŞİL DERİN DEVLETİN ÜVEY EVLADI
Necdet Pekmezci

Kısa bir süre önce Yeşil ile ilgili oğlunun kaleme aldığı bir kitap okumuş ve Yeşil ile ilgili bir fikir edinebilmek için farklı eserlerin okunması gerektiğini yazmıştım. Bu kitabı da bu nedenle okudum. Yeşil ile ilgili daha fazla ipucu verse de özünde bir şeyler hep perde gerisinde kalıyor. Eser salt Yeşil’in hayatını anlatmıyor. PKK-Öcalan-Jitem-Susurluk-Derin Devlet başlıklarına yer yer değiniyor. Hal böyle olunca kirli ilişkiler yumağında Yeşil ile ilgili % 100 bir kanıya varmak mümkün olamıyor. Bir vatansever mi, faili meçhullerin sorumlusu bir tetikçi mi sorularına net bir cevap bulamadım bu eserde de… Her sözü alan farklı bir şey anlatıyor. 90’lı yıllardaki devlet içindeki o pis ilişkiler o kadar derine inmiş ki ne yazılsa bir şeyler eksik kalıyor ve temizlenmiyor.


 İRAN TARİHİN KAVŞAĞINDA AÇIK HEDEF
Sercan Zorbozan

Sercan Zorbozan editörlüğünde kısa bir İran panoraması sunan bir kitap. İçinde yer alan yazılar ve röportajlar İran hakkında bilmediklerinizi size anlatacak denli iddialı ve donanımlı değil. Küçük hacimli bir eser çünkü. İçinde yazılarının yer aldığı yazarlar ve akademisyenlerin tamamı aynı konu başlığında fikir beyan etmiyor. İbrahim Karagül, Mehmet Şahin İran’ın diplomasi ve dış siyaset anlayışına değinirken, Hicabi Kırlangıç İran şiirinin değişimini ele alıyor. Nevzat Çiçek ise “Ubeydullah Nehri” hareketini anlatmaya çalışıyor vs. Bir yolculuk kitabı olarak alıp okuyabilirsiniz. Bunun dışında geniş tahlilli bir İran çalışması değil çünkü.


 BU DELİLERİ BİR ARAYA GETİRMEYECEKTİNİZ
Mete Yarar & Ceyhun Bozkurt

Tamda diğer ismine yakışır bir kitap kaleme alınmış. Vatan Uğruna… Yer yer gözlerim dolarak bir solukta okuyup bitirdiğim eserdi. Okuyucuya, o keyifli hayatımıza bir mola verdirip vatan uğruna canından, sevdiklerinden geçen insanlarımızın hayatlarından küçücük kesitler sunarak “farkında mısınız?” diye soruveriyor. Kitabı okuduğunuzda aslında birçok şeyden habersiz olduğunuzu fark ediyorsunuz. Klişe gelecek belki ama içinde vatan ve ülke sevgisi taşıyan herkesin mutlaka kitaplığında olmalı ve okunmalı. PKK terörünün o ikiyüzlü politikalarını, sahte barış güvercini rollerini okumalı ve okutmalıyız. Eserde en önemli kısım PKK’nın propaganda gücüyle çözüm sürecini bitiren olgunun Devlet (hükümet) olduğunu bizlere nasıl empoze etmeye çalıştığı gereceği idi. 7 Haziran 2015 seçimlerinden çok önce aslında silahı ve terörizmi hiç bırakmayan bir örgütün kronolojik sıra ile yaptığı eylemleri tekrar okuduğunuzda bu propagandaya aslında farkında olmadan inandığımız ile yüzleşeceksiniz. Sayın Yarar ve Bozkurt’a bir Türk vatandaşı olarak teşekkür ediyorum.


 SURİYE YIKIL GİT DİREN KAL
Fehim Taştekin

Suriye’deki iç savaşın öncesi ve bugününü (2016 yılı hariç) kapsamlı bir şekilde analiz eden bir eser olduğunu inkâr edemem. Ama tarafsız gibi görünmeye çalışıp bunu hiç başaramamış bir eser diyebilirim. “Kitabı Beşar Esad yazsa ancak bu kadar yazabilirdi” diye geçirdim zihnimden. Türkiye’nin (AKP hükümetinin) Suriye politikasının yanlışlığını hatalarını tartışmıyorum. Bu politikada bir takım yanlışlar olduğu hepimizin gördüğü gerçekler. Ancak bu politika külliyen hatalı bir politikada değil. İçinde mutlaka belirli doğruları barındırdığı da bir gerçek... Bu doğruları, üstümüzden tarafsız olarak parti gömleklerini çıkararak ülke menfaatlerini ana eksene yerleştirdiğimiz zaman görmemiz mümkün. Suriye ile ilgili iç savaşın neredeyse tek müsebbibi “Türkiye ve Erdoğan’dır” demek, 470 sayfa boyunca bunu bağırmak gazetecilik falan değil benim için. Rejim güçlerinin katliamlarını anlatırken sonlara ‘acaba’lar ekleyen Fehim Taştekin, muhalif güçler ile ilgili anlatılanlara bu ‘acaba’ları hiç birini eklemiyor. Tam tersine kendi inandığı kitabının ana fikrini, okuyucuya empoze etmeye çalıştığı fikirleri desteklediği için daha bir şehvetle sarılıyor. Bir gazeteci kendi ülkesini neredeyse terörist gibi gösteriyor kitap boyunca! Ama terörist gibi sinsice lanse ettiği ülkesindeki 3 milyon sığınmacının Türkiye’ye tatile mi geldiğini hiç sorgulamıyor 470 sayfa boyunca. Neredeyse Esad güçlerini zararsız, melek gibi göstermeye çalıştığını hissettim. Esad rejiminin yıllardır Türkiye’de binlerce evladımızı katleden PKK terörüne açık destek verdiğini unutmuş olamaz Fehim Taştekin. Unutmuş ise eserinin okuyan bir Türk vatandaşı olarak ben hatırlatıyorum! Tek yönlü kaleme alınmış, özünde sadece Türkiye ve AKP eleştirisi ile yazılmış samimi olmayan bir eser notu düşüyor ve tavsiye etmiyorum. Dünyanın öteki ucundan gelip burnumuzun dibinde milyonlarca Müslüman kanına girmiş Batı ve ABD politikalarını görmeden kapımızın önündeki Suriye’de ülkemizin peki ala olması gereken politikasını eleştiren insanları ve yazarları anlamaya çalışmıyorum! Eseri okuduktan sonra ortaya çıkan 15 Temmuz süreci ve bu süreçte Mit tırları komplosunu yerli yerine oturtunca Taştekin gibilerin ülkesini teröriste destek olan ülke pozisyonuna hangi argümanlarla oturttuğunu daha net görebiliyoruz. Eser yeni olmasına rağmen çömleği 15 Temmuz’dan sonra erken patlamış bir eser olarak raflarda kalacak gibi…


 AŞKI ALA
Şems-i Tebrizi

Eseri okuyup bitirdiğimde sadece şunu düşündüm. “Sanırım Şems-i Tebrizi’yi sadece Mevlana anlayabilmiş” Çok sıkıldığım bir eser oldu okurken. Sanki eser günümüz diline Google Translate ile çevrilmiş. Birbirinden alakasız cümleler, dağınık söz dilimleri vs. Gerçekten hiç keyif almadım. Şems-i Tebrizi öğretilerini anlayabileceğiniz bir eser değil bana göre. Kesinlikle tavsiye etmiyorum.



 LEYLA'NIN EVİ
Zülfü Livaneli

Livaneli’nin akıcı dili ile sıkılmadan okuyacağınız bir roman Leyla’nın Evi… Toplumdaki mülk ve mevki kavgasını kuşaklar arası bir kültür çatışması ile anlatan Livaneli’nin karakterleri size hiç yabancı gelmeyecektir. Yeşilçam Türk filmi tadında ilerleyen romanda sizi tatmin edecek mutlu sayılabilecek bir sonda var. Ama ne olursa olsun hüznünü muhafaza eden de bir yapısı var. Boğaz kenarındaki huzurlu bir yalıda veya Cihangir’deki küçük bir apartman dairesinde Leyla (Büyük Hanım) ne hissediyorsa okuyucuya da Livaneli bu duyguları hissettiriyor.


 SİSLE GELEN YOLCU
Jean Christophe Grange

Grange en sevdiğim polisiye gerilim yazarı olmaya devam ediyor. Tüm eserlerini okumama rağmen elimde en uzun süre kalan eseri buydu. İş yoğunluğu yorgunluk vs mazeretlerim var. Yoksa eserde bir problem yok. Grange sizi şaşırtmıyor. Kurgu zenginliği, okuyucuda oluşan merak yine mevcut... Psişik bir adamın farklı karakterlerinin izinde bir cinayetler zincirini çözmeye çalışacaksınız. Tek tavsiyem benim gibi uzun bir zamanda değil daha kısa sürede kitabı bitirin. Eminim çok daha zevkli bir okuma macerası olacaktır bu hali ile... Zira 677 sayfalık Grange kitapları arasında sanırım en hacmi büyük eseri.


 YEŞİL
Murat Yıldırım

Bir kitap anlatılan kişinin oğlu tarafından kaleme alınmış ise koca bir inandırıcılık soru işareti eser boyunca yakanızı bırakmaz. Yeşil, birilerinin anlattığı gibi elinde devletin verdiği silah ve güç ile terör estiren bir adam değil bana göre. Ama bu eserde oğlunun anlattığı gibi hatasız, vatanını milletini seven onun için kelle koltukta ölümü göze alan efsane biri de değil. Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’a olan merakımı gidermeyen bir eser diyebilirim. Babası anlatmış oğlu yazmış gibi duran aklama kitabı sanki. Üstelik kitabın yazarı olan Murat Yıldırım babası ile neredeyse hiçbir araya gelemiyorken ve bunu eserde sık sık dile getiriyorken babası ile ilgili detayları anlatması çok garip kalmış. Yeşil ile ilgili mutlaka başka eserler okunmalı. Doğru olan eser bu değil bana göre. Belki yazılan her şey doğru. Bilemiyorum ama bana inandırıcı gelmedi. Birçok kanaldan, kitaptan doğrulanarak bir fikir sahibi yapabilir okuyucuyu.


 KÜLTÜR DÜNYAMIZDAN MANZARALAR
Dursun Gürlek

Okurken hiç sıkılmadan bir çırpıda bitireceğiniz bir eser. Dursun Gürlek seçtiği ya da derlediği yazılarında genel olarak bir hikaye veya nüktedan alıntılara yer vererek yazılarını zenginleştirmiş. Eserde çok derinlikli yazılar bulacağınızı düşünmeyin. Deneme tadında, bir yazarın gözünden manzaraları seyredin. Kiminde düşünün. Kiminde gülümseyin. Kiminde hüzünlenin. Ben keyifle okudum. Okumak isteyen kitap severlerin beğeneceğine de yürekten inanıyorum.