Site Haritası

Hepimize (29.09.2002)

Kalktı… elini yüzünü yıkadı, uyandı… Bir yerlerde uyuyamayanları, uyanamayanları düşündü. Kızdı… üzüldü. Hayat kimilerine öyle büyük dava yüklemişti ki uyumak imkansızdı. Ve öylesine boş vicdanlar vardı ki şu dünyada, horultu kaplıyordu her köşeyi.

Kahvaltı etmeliydi. Gramajı düşük bir ekmek almak, ancak bu ülkeye mahsus bir zorluktu sabah sabah. Ali geldi aklına… Hani şu ilkokulda  matematik problemlerinde geçen Ali. Parasının üçte biri ile fındık, üçte biri ile şeker alan. Ve üstüne üstlük kaç parasının kaldığının bize sorulduğu Ali. Sahi; ozamanlar parası bile artıyordu Ali’nin ve diğerlerinin… Artık sorulmamalı çocuklara kaç parası kaldığı Ali'nin. Kaç ekmek alabilirdi elindeki parayla? 500 milyarlık soru buydu aslında. Kimse emin değildi… Aklından geçen bunca duygu trafiğinden sonra duyabildi bakkalın sesini.

“Abi ver poşete koyayım” dedi bakkal.

“Hayır” dedi. Alınan bir adet ekmeğin poşete koyulmasını kaldıramazdı bu piyasa. Vicdanı izin vermezdi. Hem sonra eElül ayında idi yıl. Karıncalar son hazırlıklarını yapmaktaydılar kış ve Ağustos böceği ile geçecekleri geleneksel dalga için… Demek onlarda da kriz baş göstermişti. Yoksa bu kadar geçe kalmazdı karıncalar.

Poşete koydurmadığına sevindi ekmeği. Eve dönüş yolunda fark etti yere dökülen kırıntıları. Ve acele ile bu kırıntıları toplamaya çalışan karıncaların, ayakkabı tabanlarının düz değilde girintili çıkıntılı yapılmasına şükrettiklerini duydu…

Duygu seldi… Boğulmadan karşıya geçebilmek için duygu, sal olmalıydı.

Duygusaldı. O biliyordu yalnız…

Gökhan UZUNOĞLU
29.09.2002 / Kütahya