Site Haritası

2014 Yılı Okudukları (17)


 DAVAM
Necmettin Erbakan









 SİVAS KAMPI
Nevzat Çiçek

27 Mayıs 1960 darbesinin pek gündeme gelmeyen bir detayıdır Sivas Kampı… Doğuda, Türkiye’den bağımsız bir Kürt devleti kurma çalışmaları yürüttükleri iddiası ile gözaltına alınan, zorunlu sürgüne tabi tutulan insanların öyküsüdür. O günü yaşayan insanların dilinden anlatıldığı bir eser olması nedeniyle de objektif bir tarihe tanıklık kitabıdır demek mümkün. 27 Mayıs darbesinin bu ülkeye kazandırdığı olumlu bir sonuç olmadığı gibi, toplumun yaşamına, ırkına müdahale ettiği, tek tip insan yaratma odaklı anlayışının satır aralarındaki adlarından biridir Sivas Kampı. Bu çok bilinmeyen yakın tarihimizin detayı ile okuyucular buluşmalı ve tanışmalıdır kanaatindeyim.


 KUZEYLİ YAZILAR
Harun Çelik

Kuzeyli Yazılar bir Trabzonspor kitabı diyebiliriz. Bu özelliği nedeniyle ülkemizde ancak Trabzonspor taraftarlarının okuyabileceği bir eser nitelendirmesi yapmak çok da yanlış olmayacaktır. Zira bu ülkede futbolseverden ziyade takım severlik ön planda olduğundan kitap kendisini ait hissedenlerin ilgisini çekecektir. Tabi eser, Trabzonspor’u sosyal bir olgu olarak araştırmak isteyen araştırmacılar ve sosyologların da ilgisini çekebilir. Eserde TS eksenli taraftarların, camianın önde gelen sanatçı ve siyasetçilerin yazıları mevcut. Bu anlamda karma bir TS deneme kitabı diyebiliriz. Benimde iki yazımın yer aldığı eser için yorum yazmam çok etik değil aslında. Kitapta çok hoş yazılar olduğu gibi sayfa işgal eden zorlama yazıların olduğu da bir gerçek. Zorlama yazıların içine okuyucular benim iki yazımı da koyabilirler. Tabi bir Trabzonlu ve Trabzonsporlu olarak şahsım adına zevkle okuduğum bir eser konumunda diyebilirim.

 AŞKLAR VE BAHARATLAR
Çiğdem Sezer

Çiğdem Sezer ile gözlerimin kesiştiği ilk kitap “Kalbimin Kuzey Kapısı Trabzon” eseri idi. Bu eser beni Kayı dergisine, Kayı dergisi “Aşklar ve Baharatlar” romanına götürdü. Her durakta yeni bir adres almış oldum Çiğdem Sezer’i okurken. 1999 Gölcük depremi bu ülkede vicdanı olan hemen herkeste bir yara bırakmıştır mutlaka. Bu yaranın dozu belki benim gibi çok yakınını bu depremde kaybetmeyen, hatta o tarihte İstanbul’da olmadığı için sarsıntıyı bile hissetmeyenler için düşüktür. Ama nihayetinde bir yaradır. Çiğdem hanımın romanı bu yaralara fazlası ile parmak basan bir konumda. Roman ayrıntılarına girmek kitapla yeni tanışacakların hayal gücüne bir müdahale olacağından prensip olarak burada duruyorum. Kısaca şunu söyleyebilirim. Çiğdem Sezer, kahramanlarının acılarını eserinin son satırına kadar deprem enkazından ustaca çıkarıyor. Enkazdan çıkanlar hemen hepimizin hayatında yaşanmış ya da yaşanabilir acılar ve özlemler olarak gönlümüze misafir kalıyor.

 DAĞLICA
Nevzat Çiçek

Hakkında çok şey düşünülen hatta belirli bir dönem konuşulamayan bir muammadır Dağlıca baskını. PKK terör örgütünün tarihinde bu kadar kapsamlı bir hain saldırıyı organize ettiği birkaç baskından biridir de diyebiliriz. En sonda söyleyeceğimi başta söylemek sanırım doğru olur. Nevzat Çiçek çok hassas bir konuyu kitaplaştırmış. Eserde tek bir bakış açısı ile okuyucuda bir taraf oluşturma planı yok. Bunu hissetmedim. Bu baskında sorumluluğu olan komutanlar olduğuna inanıyorum. Eseri bitirdiğimde hala aynı noktadayım. Baskın öncesinde karakolda PKK’ya yataklık eden askerlerin olacağına inanmıyordum eseri okumdan önce. Eseri okuduktan sonra rütbelilerin hainliğinin yanına erbaşlardan da hain olanları olduğu gerçeğini koydum. Okurken insanın sinirlerini bozan, zaman zaman “biz bu ülkede kimin için askerlik yapıyoruz” sorusunu sorduran bir kara delik.

 KAİKEN
Jean Christophe Grange

Özellikle polisiye romanlarda yazarın üslubuna alışanlar için yeni kitaplarda beğeni kriterinin çıtası epeyce yükseliyor. Bu anlamda Grange’in durumu gerçekten çok zor. Her yeni romanda okuyucuda merak uyandıracak bir kurguyu sağlaması, katilin kim olduğunu kitap içinde saklayarak sizi kitabın sonuna kadar genel bir merak içerisinde tutması kolay bir iş değil. Kaiken’de Grange beni yine tatmin etmeyi ve kendisine hayran bırakmayı başardı.



 AŞIK VEYSEL
Özkan Yalçın









 ELVEDA GÜLSARI
Cengiz Aytmatov










 İLBER ORTAYLI SEYAHATNAMESİ
İlber Ortaylı

Seyahatname eserlerini okumak risklidir aslında. Açıkçası gidip gezenin gördüğü ile sizin okurken zihninizde canlandırdıklarınız birbirini karşılamıyorsa sıkıcı bile olabilir. Daha önce bazı gezi notları eserlerinden sıkılmış bir kitapsever olarak hocaya olan sevgi ve saygımızın hürmetine tereddütsüz okumaya başladık seyahatnameyi. Esere sadece  gezilecek görülecek yerler ana fikirli yaklaşmayın. Çünkü bir tarih profesörünün yürüyüşüne ayak uyduracaksınız gezerken. Okumaya başladığınızda tüm tereddüdünüz ortadan kalkacak ve Ortaylı’nın hocalık vasfını okurken de üstlendiğini göreceksiniz. Sizi bir müzeye götürürken kısa bir tarih turu attıracak. Önemli bir detayı mekânı gezdirirken anlatıverecek. Bozulmuş tarihi yapıyı gösterirken kulaklarınızı çekecek. Komşularınızla neden irtibatlı değilsiniz diye tatlı tatlı azarlayacak. İşte böyle bir eser hocanın Seyahatnamesi. Kendisinin yıllarca gezdiğini sizin sıkılmadan 1-2 günde okuyabileceğiniz bir kıvamdaki anlatımı…


 BİLİNMEYEN LOZAN
Taha Akyol

Öncelikle Taha Akyol’u seviyor ve araştırdığı konuları kitaplaştırırken gazeteci ahlakına riayet ettiğini biliyor ve bu anlamda kendisine çok güveniyorum. Lozan konusu ülkemizde, tarihi zamanına göre değerlendirmeyen iki karşıt görüşün bolca suistimal ettiği bir konudur. Bu anlamda Taha Akyol zor olan bir şeyi seçerek taşın altına elini sokmuş. Sadece bu bakımdan bile kendisini tebrik etmemiz gerek kanısındayım. Lozan Konferansı ülkemizde Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte devrimlerin getirdiği huzursuzluğun günümüze olan bir uzantısı olarak Cumhuriyet’in kurucularını eleştirmek için sıkça suiistimal edilen konuların başında geliyor. Sadece Musul’u kaybetmemizi “Musul’ Sattık” şeklinde derinliksiz ve o dönemin ve konferansın detaylarını şartlarını değerlendirmeden slogan bir tavırla eleştirmek bize bir şey kazandırmıyor. Taha Akyol Lozan’a giden süreci, İsmet İnönü liderliğindeki delegelerin konferanstaki mücadelesini, hatalarını gazeteci titizliği ile aktarıyor. Savaştan çıkmış ve yeni bir savaşı göze alacak ne maddi ne de manevi gücü olmayan fakir ülkenin dünyaya yön veren İngiltere, Fransa ve İtalya önderliğindeki karşıt guruba karşı gururlu bir mücadelesini anlatıyor. Lozan konusunu “çok taviz verdik” diye eleştirenler Lozan’a giden süreci, öncesinde dayatılan Sevr’i analiz ederek okumalılar. Yine bu konferanstın sadece savaşın kazanıldığı Yunanistan’a karşı değil dünyayı sömüren Avrupa devletlerinin de kendi menfaatlerine karşı yapılan bir mücadele olduğunu hatırda tutarak okumalılar. Kitaplığınızda olması gereken bir eser diyebilirim.

 BAŞMAKALELERİM
Necip Fazıl Kısakürek

Necip Fazıl’ın bu eserini uzun yıllardır okumayı arzu etmiştim. Sanırım bundaki en büyük sebep kitabın isminin iddialı olmasıydı. Zira “Başmakalelerim”  deyince kitaplaştırılmış en önemli ve yankı uyandıran köşe yazılarının derlenmiş olduğunu düşündüm yıllarca. Ancak eseri okuduğumda gördüğüm, sadece o yıllarda Necip Fazıl’ın gazetedeki başyazılarının derlenmiş olduğuydu. Açıkçası üslubu ve derinliği ile hoşuma gitmeyen bir Necip Fazıl kitabı diyebilirim. Salt Demokrat partiye düzülen övgüler ve dönemim CHP’sine edilen veryansınların kendini tekrar eden tarzda okuyucuya aktarıldığı günlük gazete köşe yazıları…


 LA SONSUZLUK HECESİ
Nazan Bekiroğlu

Bu eser benim Nazan Bekiroğlu ile ilk tanıştığım eser… Okunması rahat bir yaratılış romanı… İnsanoğlu’nun Hz Adem ekseninde cennetten dünyaya yolculuğunun bir şiiri diyebiliriz kitap için. İyilik ve kötülüğün Habil ile Kabil üzerinden anlatıldığı, nefsimize yenik düştüğümüz insanlığımızın mücadelesinin gizlerini arayan Nazan Bekiroğlu okuyucuyu da bu manevi yolculuğa ve mücadeleye davet ediyor. Sade ve şiirsel dili eserin okunmasını daha da kolaylaştırıyor. Hepimizin az çok bildiği ilk insan ilk aşk ilk günah ilk cezanın edebiyat ile birleşmiş metnini okumak isteyenlere tavsiye edebilirim.


 KANLI ÇUKUR
Köksal Akpınar

Kitap hakkında yorum yaparken bile hüzünleniyor ve sinirleniyorum. En sonunda söyleyeceğimi başta söylemekte yarar var. Muhsin Yazıcıoğlu ama dış güçlerin emriyle ama derin devletin tetikçileri ile bu ülkede olan işbirlikçi vatan hainleri tarafından öldürülmüştür. Bu kadar net! Eserde Sayın Köksal Akpınar verileri o kadar net süreci o kadar açık anlatmış ki… İnanılır gibi değil. Bir ülke kendi vatandaşının ölümüne, suikastına nasıl çanak tutabilir. Komplo diyenler olacaktır belki. Bazı ipuçları verelim ve komplo diyenleri kitabı okumaya davet edelim. 2009 yılındaki Türkiye’de radar kayıtlarının tüm ülkede 4,5 dakika kaybolmasını anlamlandırabilir misiniz? Kaza esnasında tüm Türkiye’nin sesini duyduğu İHA muhabirinin bu kadar uzun telefon görüşmesi ile kazayı bildirmesine rağmen sinyalin nereden geldiğini saatlerce bulamayan bir Türkiye gerçeğinin olağan bir beceriksizlik olarak görebilir misiniz? Israrla köylülerin bildirdiği yerlerin değil başka yerlerde saatlerce hatta günü aşan aramaların yapılmasına bir anlam verebiliyor musunuz? Bu kadar arama sonunda enkazı yine köylülerin kendi imkânları ile bulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Saatlerce telefon görüşmesi yapan İHA muhabirinin Adli Tıp Raporunda çenesinde kırık olduğu bilgisini nereye koyuyorsunuz? Çenesi kırık bir muhabirin saatlerce nasıl telefon konuşması yapabildiğini ve bu konuşmaların gayet sağlıklı olduğunu neye bağlayacaksınız? Kaza Kırım ekibinde asla helikopter firmasının üreticisinin, kiralayıcısının, ticari sahibinin çalışanlarından birinin olmaması gerekirken bu ekibin içinde şirketin çalışanının neden yer aldığını sorgulamayacak mısınız? Helikopterin kara kutusu olan cihazın kaza kırım ekibi olay yerine geldikten sonra ortadan yok olduğunu ve bunun sebebine basitçe “çalınmış olabileceği” cevabının verilmesini hangi kepazelikle açıklayacaksınız? Muhsin Yazıcıoğlu bu ülkede belirli bir siyasi gücü olan aynı zamanda istihbarat yönü güçlü bir şahsiyeti idi. Ve neden olduğunu bulamadığım bir şekilde hükümetinden genelkurmayına kadar bu suikastta rol aldığı bir şehittir.  Mekânı cennet olsun…

 CEHENNEM
Dan Brown

Hacim olarak daha önce okuduğum Dan Brown eserlerinden bir farkı olmayan Cehennem adlı eserde yazarın geçmişte okuduğum kitaplarında aldığım tadı yakaladığımı söyleyemem. Yazar çok okunan yazarlar listesinde daima üst sıralarda kendine yer bulduğu için Cehennem eserinin konusunun İstanbul’a uzanması nedeniyle ülkemizde popüler olduğunu iddia etmek de yersiz olur. Eserin başlangıç bölümlerindeki heyecan ve merak hissi bir süre sonra yerini durağan ve ardını çok da merak etmediğim bir kurguya bıraktı. Dan Brown gibi yazarların bizleri, çok etkileyen eserler yazdıktan sonra yeni kitaplarında zor beğenen bir hale soktuğunu da düşünebiliriz. Eseri kısa sürede okumadığım içinde beklediğim tadı almamış olabilirim. Bu gibi hızlı tüketim romanlarını hızlıca okuyup tüketmek aldığınız tadı etkiliyor kanısındayım. Nihayetinde bir klasik değiller. Ve hiçbir zamanda olamayacaklar. Robert Langdon ile yer yer bir sanat tarihi gezisi ile İstanbul’da son bulacak bir gizemin peşinden gitmek isteyenlere yine de tavsiye edebilirim.

 KENDİSİ OLMAYAN İNSAN
Ali Şeriati

Ali Şeriati özellikle Şia mezhebi ve İran İslam tarihi konusunda önemsediğim bir merhum akademisyen. Zamanında ortaya koyduğu fikirler nedeniyle suikasta uğramış, yaşadığı toplumun tam olarak kendisini anlayamadığı bir değer... Bu girizgâhtan sonra “Kendisi Olmayan İnsan” eseri için bir yorum getirmek benim için gerçekten çok zor. Zira dilinden ya da çevirisinden mi kaynaklandığını bilemediğim, okurken ciddi anlamda çok sıkıldığım, geneli adına konuşmam gerekirse pek de bir şey anlamadığım bir eser olarak arşivime not düşmem gerek. Eseri okuduktan sonra keyif alanlar benim gibi keyif almayanlara da anlatsın isterim…


 ORTAK ACI 1915
Taha Akyol

Taha Akyol’un özellikle yakın tarih ile ilgili araştırmalarını takip eden bir okuyucusuyum. Ülkemizi son 20 yıldır her geçen yıl bir önceki yıla göre daha fazla meşgul eden Ermeni soykırımı iddialarına yönelik eserlerin kaleme alınmasını da ayrıca önemsiyorum. Bu anlamda araştırmalarına ve samimiyetine güvendiğim Taha Akyol’un bu eserini de tereddütsüz aldım ve kitaplığıma koydum. Eser ağırlıklı olarak ülkemizin doğal refleksinden öte acının ortak bir acı olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Zira ne Ermeni’lerin ne de bizim, geçmişte yaşanan sorunları ve hataları hiç yokmuş gibi inkâr etmemizin hiçbirimize bir faydası yok. Kitap ile birlikte verilen içeriğe ait belgesel CD’sini de gözlerimiz yorulur derseniz izleyebilme imkânına da sahipsiniz. 1915 yılı ve öncesinde yaşananlar hepimizin ortak acısıdır. Bunun altını çizerek kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.

 MODERN İRAN TARİHİEdward Abraham

İran üzerine özet bir yönetim tarihi okumak isteyenlerin faydalanabileceği bir eser. Özellikle sınır komşumuz olan İran’ın tarihsel mirasını ve geçmişini okuyarak kafamızda oluşturulan kapkara bir şeriat düzeni algısını değiştirmenize fayda sağlayacaktır. Eser 20.yüzyıl geçmişini konu alıyor. Bunu belirtmekte yarar var. Petrolün para etmeye başladığı dönemlerde monarşinin en azılısı ile yönetilen şah dönemi ve kısa süreli sosyalist Musaddık dönemini özellikle ilgiyle okuyacaksınız. İran’da tarihsel süreçte İngiltere’nin petrolün kontrolünü elinde bulundurmak pahasına yönetimlerin değişmesinde nasıl rol oynadığını, baba oğul şah dönemlerinin hızlı bir gelişmenin beraberinde korku politikasına dayalı demir yumruğa nasıl dönüştüğünü, Humeyni liderliğinde İslam devrimi sürecine nasıl girildiğini analiz etmek için yararlı bir kaynak eser niteliğinde. Maalesef eserin yabancı bir araştırmacı yazar kaleminden çıktığını yine bu kitapta da görüyoruz. Zira İslam devriminden sonra Irak ile tam 8 yıl sürecek bir gereksiz savaşın öncesi ve sonrasına hemen hemen hiç değinilmemiş. Kitabın en kötü yanı burası... Hemen hemen tüm rejimler arasında geçen olayları özetleyen yazar 8 yıl sürecek bir savaşın nasıl çıktığını görmezden gelerek okuyucusuna saygısızlık yapmış. Zira bundaki muhtemel sebep, İran-Irak savaşının emperyalist devletlerin bir oyunu olmasının dışında açıklanacak hiçbir yönü olmamasıdır. Bu bölümün dışında eser faydalı bir İran yakın tarihi sunuyor okuyucuya.