Site Haritası

Sevdaluk Bunun Neresinde (07.12.2009)

Bizimkisi sadece sevdaluk… Zaman zaman isyan eden ama özünde taşkınlığından bir şey kaybetmeyen kara sevdaluk…
 
31 yıllık ömrümde Trabzon şehrine 3 kez gidebildim. Bu gidişlerin en sonuncusu 2009 yazı ve bir önceki gidişle arasında tam 8 yıl var. O topraklarda büyümedim. Ali Kemal’lerin yetiştiği dar sokaklarda top koşturmadım. Futbol kültürüm; koca İstanbul’un dar sokaklarında, mahalle arkadaşları ile birleştirdiğimiz üç beş kuruşla alabildiğimiz “Topsan” marka plastik topların peşinden koşarak gelişti. Her ne kadar Ali Kemal Denizci kalitesinde bir topçu olamasam da birliktelik ruhunun her şeyin üstesinden geleceğini o yıllarda öğrendim.
 
Birliktelik… Sınırlı kuruşları “ben neden daha çok veriyormuşum” kavgasına girmeden birleştirip, kale direklerini taşlardan kurmak için bakkaldan koşarak sokağımızın yolunu tuttuğumuz yıllar... Ve maça başladığımız esnada içimizden İstanbul takımlarını tutan bir arkadaşımızın komşunun bahçe duvarı üzerindeki tel örgülere topu nişanlayan şutu sonrası gelen dramatik sonlar… Plastik bir topun peşinden döktüğümüz gözyaşları... Ama ayağını tornada düzeltmesi icap eden arkadaşımıza karşı kin gütmeyen, onu dışlamayan bir birliktelik ruhu…
 
Artık plastik bir top için parasını birleştiren çocuklara rastlamıyoruz. Yeni nesil top arkadaşlığı İnternet kahvehanelerinde her yıl yeni sürümü çıkan bilgisayar oyunları eşliğinde paylaşılıyor. Biz topu ayağımızda sürerken bir Hami Mandıralı olabiliyorduk mesela. Ama şimdiki nesil ekranda direk Messi olabiliyor vesselam. Belki biz futbolu birazda bu yüzden fazla biliyoruz. Teori ile Pratik kavgası…
 
Sokaklarında yaşamadan sevdalısı olduğum şehrimin takımı 26 yıldır şampiyonluk sevinci yaşatamıyor. Hak ediyor muyuz bu sevinci burasını tartışmak gerek. Ama ne kadar tartışsak da kendi adıma haykırarak “Ben hak ediyorum ulan!” diyorum.
 
Hiç fark ettiniz mi? Mangalda kül bırakmadan futbolcu almayı seven bir taraftarımız var 26 yıldır. Teknoloji geliştikçe Trabzonspor için harcanmayı bekleyen bir kamyon dolusu banknotunu, kimi zaman “hesap numarası verin”  kimi zaman “SMS kampanyası yapın” diye boşaltacak yer arayan 10 milyon! Trabzonspor taraftarı… Yapıldı. SMS kampanyası o kadar büyük ses getirdi ki; 1 yılda bağışlanan SMS’lerin sayısını açıklamaya kimsenin gücü yetmedi! Hani yukarıda “Ben hak ediyorum ulan!” dedim ya… Hala her galibiyet sonrası maçın skorunu yazıp 6761’e sessiz sedasız mesaj gönderenlerden olduğum içindir bu ukalalığım. Kampanya sona erdi zannedenlere bir hatırlatma aynı zamanda bu ukalalık.
 
Ait hissetmek ve birliktelik… Birlik olamıyoruz, orası kesin. Bakın ne kadar çok taraftar platformu var sanal alemde. Hemen hepsi grup kaşkolları ile fotoğraf çektirme ve ödül dağıtma yarışında. Neyin yarışı bu? Bu yarışta lisanslı bir kaşkol, fotoğraf karesini kirleten bir nesne midir? Kendimizi Trabzonspor’a ne oranda bağlıyoruz? Bulamıyorum cevaplarını.
 
Vardığım bir sonuç var. Trabzonspor’dan önce bağlandığımız başka Trabzonspor araçları amaç olmaktan çıkmadıkça aitte hissedemiyoruz kendimizi. Taraftarımız ile yöneticilerimiz de aynı değil mi? Birinin başarısını kişiselleştirip kıskanmak, köşede eleştirecek bir etken didiklemek hepimizin ayıbı değil mi? İşte bu ayıp bizi 26 yıldır yıpratıyor. Eleştirilerimizi menfaat icabı dile getiriyor, araştırmadan veryansın ediyoruz. Kimimiz bir akıl tutulması ile haksızlığı görmezden gelen uyur pozisyonda. Hani yukarıda “Ben hak ediyorum ulan!” dedim ya… Bayram tatilinde kulübün finansal durumunu anlamak için saatlerce internet üzerinden indirdiğim dosyalar ile bilanço analizleri yapmaya çalıştığım içindir bu ukalalığım.
 
Yeter bu kadar ukalalık diyorsunuz. Duyuyor ve duruyorum…
 
İstanbul’da Trabzonspor’u tutmak, mağlubiyetlerde tüm haftayı moralsiz geçirmenin en acısına hazır olmak demektir. Ama olası bir şampiyonlukta atılacak turun en fiyakalısı da yine bu şehirde yaşanacaktır şüphesiz.
 
Birlik olmak ve ait hissetmek... İkisine birden ihtiyacımız var hepimizin. Eğer kulübün bugün itibari ile 19.796 üyesi her yeni yılın ilk ayı içerisinde üyelik aidatını yatırırsa, kulübün resmi dergisine 10 milyon taraftar içinde 1.500 kişinin abone olmasının utancını hep beraber yaşarsak, bir senede kahvehanelerde maç izlemek için ödediğimiz paradan daha ucuza gelen Avni Aker’de maç izleme keyfine kombine alarak yazık etmez isek, olağan genel kurullarda sandalyeleri boş bırakmayıp varlığımızı yöneticilere hissettirirsek başka 26 yıllar beklememize bir sebep kalmayacaktır.
 
Sevdalık etmek belki herkesin harcı. Ama ya sevdaluk?  

Gökhan UZUNOĞLU
07.12.2009 / İstanbul